Vakıf Hakkında
"Kubbealtı Faâliyetleri" 1970 yılında kurulan Kubbealtı Cemiyeti ile başlamıştır. İstanbul 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11 Ağustos 1978 gün ve E.1978/488, K.1998/424 sayılı karârı ile cemiyet "Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı" adını almıştır.
Gayesi:
İlim, fikir ve sanatta Türk milletine has târihten gelen değerleri esas tutarak, nesilleri, millî bir düşünce ve sanat merkezi etrâfında toplamaktır. Bu gayeye erişmek için ilim ve fikirde, sanatta, dilde, sosyal sâhada ve neşriyatta muhtelif çalışmalar yapmaktadır.
İlim ve Fikir'de:
Akademik konferanslar, seminer ve sempozyumlar, sohbet toplantıları ve anma günleri.
Sanatta:
Türk süsleme sanatları, hat, klasik ve Türk tasavvuf mûsıkîsi kursları.
Dilde:
Kubbealtı Lugatı Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Osmanlı Türkçesi kursu, Aruz kursu ve Türkçeyi Düzgün ve Doğru Konuşma Kursu
Neşriyatta:
Dil, târih, edebiyat, sanat, tasavvuf alanlardaki eserler ile nota, CD ve kasetler.
Sosyal Sâhada:
Burslar, sosyal yardımlar, konser, gezi, iftar, yemek ve kermesler.
Vakıf Kurucularının Vasiyetnâmesinden...
"...Kubbealtı Akademisi Kültür ve San'at Vakfı gibi, millî irfan ve sanata hizmeti gaye edinmiş bir müessesenin gelişme ve devâmı için maddî fedâkarlığa duyulan ihtiyaç, aşağıda bildirilen mal ve mülkümüzü Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı'na devretmeyi bizler için vicdan borcu kılmıştır. Öyle ki, gençliği bağrında toplamakta bulunan bu ocağın mensuplarının zihnî ve rûhî bir düzen içinde yetişmelerine gayretin, ibâdet gibi temiz, mukaddes bir millî vazîfe ve vicdan borcu olduğuna inanmış bulunuyoruz.
Hareket noktamız bu olmakla berâber, her müslümânın fikir ve gönül dağarcığında bulunması gereken bir Hak kelâmı, hayâtımız boyunca bizi, çevremize maddî mânevî imkânlarımızı açık tutmaya sevk eylemiştir. Cenâb-ı Hak Kur'ân-ı Kerîm'inde: "Ve mâ leküm ellâ tünfiku fî sebîlillâhi ve lillâhi mîrâsü's-semâvâti ve'l-arz...“Ne oluyor size ki, (îman ettikten sonra) Allah yolunda harcamıyorsunuz? Halbuki göklerin ve yerin mîrâsı Allah’ındır…” dediğine göre, O'nun vermiş olduğu mal ve mülkü, gene O'nun kullarının istifâdesine arz eylemek, insan oğluna gurur değil, ancak şükür vermelidir vesselâm."