Çaybaşı'ndan Manisa'ya
...onun için yine başa dönüp, Çaybaşı'nı yazma arzusunu neden duyduğumu anlatmalıyım.
Çok basit: Altmış sene öncesinin Manisa'sından görüntüler, sesler verebilmek. Sâdece bu! Zirâ ben bir ilim adamı yada bir şâir değilim. Ama Manisalıyım. Doğduğum, çocukluğumu ve lise çağlarının geçirdiğim bu şehri seviyorum. Elbette “seni ben büyüttüm, ben besledim, bugünkü sende benden çok şeyler var” seslerini duymazdan gelemezdim. Nitekim, karcı eşekleri, Ağlayan Kaya, Yedi Kızlar, Revak Sultan, Kabaka Tekkesi, Dere, Tarzan ve ötekiler ve diğerleri, üst üste yığılmış resimler halinde hayâlimde itişip kakışıp duruyor, biri diğerinin önüne geçip, “önce beni yaz, hayır önce beni, ben sana daha yakındım…” dercesine zihnimi zorluyorlar.
Tabiî ki beni sütüyle emziren, besleyip büyüten Manisa oldu, şimdi bütün mesele bu gıdâların nev’ini, terkibini, gücüm elverdiği ölçüde sadâkatle tespit edip ortaya koyabilmek.